Sabah 7 dersinin ardından öğrencime öpücüklerimi gönderip kendisini yoğun geçen gününe uğurladım. Yazmayı planladığım birçok şey kafamda dönüp durmasına rağmen bu sabah öylece ne yaptığım ve ne yapmadığım üzerine yazmak istedim.
Oldukça soğuk, yağmurlu bir İstanbul sabahı… Hatta kar yağacak diyorlar. Gökyüzü gri, evde küçük bir ışık bile yanıyor şu an. Dersin bitişinin ardından Burak yüzmeden döndü ve beraber kahvaltı ettik. Küçük bir kahvaltı, az ve yeterli. Kahvaltının ardından aldım laptopı, sadece, öylece yazmak istedim. Normalde bu his için bir defter karalıyorum ama bu defa plansız programsız da bir şeyler yazmak istedim bloğa.
Şu an çalan müzik vücudumda parasetomol etkisi gösteriyor. Cass McCombs – Mangy Love. Bu sabahın bir diğer kendinden geçiren albümü ise Angel Olsen-My Women. Müzik çılgını beyimin seçkilerinden. Genelde evde şöyle bir hava esiyor. Burak bir albüm çalıyor -her yeni albümü dinlemek en büyük tutkularından biri-. Ben bir anda parçaya vurulursam evin içinde olduğum yerde durup ” Burak bu kim ? ” diye soruyorum. Sonrasında gelsin playlistime yeni biri daha.
Pazar günü hiç durmaksızın evde iş yaptım. Kastamonu köy pazarından aldığım ne sebze varsa hepsini yemeğe çevirmek ve evi toparlamak üzerine geçirdim günü. Basit şeylerle ilgilenmenin muhteşem hafifliği. Fakat gün akşam üstüne yaklaşırken bir an dahi durmadığımı farkettim. Ve hiçbir şey yapmadan durmak istediğimi sonrasında. Sanırım kendimi zihnen alıştırmışım. Günün bir bölümünde -mümkünse sabahları olması tercihim- penceremin önünde öylece oturmak, durmak, hiçbir şey yapmamak. Bence günümüz ”muhteşem yoğun hayatları” içinde en akıllıca davranış biçimi öylece durmak, hiçbir şey yapmamak. Kendime burdan yüksek bir puan veriyorum.
Gün yazımı bitirdikten sonra gideceğim yoga dersiyle ve bir nikah katılımı ile devam edecek. Öylece akıp gidecek, parasetomol kıvamında bir gün yaşayacağım bugün.